ArtAnkara

Atis Yönetim Kurulu Başkanı Bilgin Aygül ile fuarın 3’üncü ve en kalabalık gününde Ankara’nın göbeğindeki Congresium fuar alanının hemen içindeki Vesperna’da oturuyoruz. Akşamüstü 4 suları. Oturduğumuz yerden Ankara’lıların büyük bir hevesle fuar alanına doğru kendilerini ve 4-5 yaşlarındaki çocuklarını çekiştirerek hızlı adımlarla yürüdüğünü görüyoruz. Şık giyimli, çoğu genç Ankaralı, bir davete gidercesine, merakla, kendilerine eserlerini getiren sanatçıları ve eserlerini görmeye gidiyorlar.

Bu görüntü bana, etrafı biraz buğulandırıp, mekanik olan herşeyi yumuşatıp renklendirirsek, bir Monet tablosunda soldan alan rüzgara karşı gelemeyen uzun kabarık etekli kadınları ve onların sımsıkı tuttuğu aynı yaşlardaki çocuklarının ellerini hatırlatıyor. Bizdeki rüzgar Monet’nin tablolarındaki gibi kırlarda, tepelerde sürprizsiz doğal rüzgar değil ama Ankara’nın çorak iklimine şifa niyetine gelen ılık bir sanat rüzgarı. Ankara’lıların deyimiyle Baykuş’lu fuarın sanat rüzgarı..

“ArtAnkara”nın adı neden “ArtAnkara” ve logosunda neden baykuş var?

“Çünkü..” diye devam ediyor Bilgin Bey, “…Benim yaklaşık 2000 baykuştan oluşan bir koleksiyonum var. 25-30 yıldır dünyanın her tarafından toplarım. Baykuş bizim Anadolu ve Orta Doğu coğrafyasında kötülüğün, uğursuzluğun sembolü olarak bilinir. Bir eve tünerse o evden cenaze çıkar diye inanış vardır Türklerde. Oysa baykuş, Latin Avrupayı, Amerikayı gezdikten sonra öğrendim ki bilinenin tam tersi. Kötülüğün değil iyiliğin bir temsili..”

Bildiğimiz baykuş.

Meğer bize göremediklerimizi haber verirmiş de, onun kendince durmadan anlatıp durduklarını biz kuş dili bilmediğimizden anlayamazmışız…

E tabi.. İnsan bilmediği dili nasıl anlasın? İnsan bilmediği bir dile maruz kaldığı vakit neresinden çekiştirip de anlamaya çalışsın? Dil mevzusu derin bir mevzu.. Bir dil bir insan denir, peki sanat kaç dil, sanatçı kaç insandır? Hem herşeyden önce sanat bir dil midir? Hem de nasıl bir dildir ! Ana dildir ! Aslında hep içtedir de insan içe bakmasını bilmediğinden sorup sorup kendini yer bitirir. Der ki bu ‘sanat dili nasıl öğrenilir?’ Bilmeyen biri bu dili kıyafet gibi kesip biçip nasıl üstüne geçirir?

Basit.

Kendini sanata maruz bırakarak. O suya kendini atarak.

Bu yıl 4’ncüsü düzenlenen ArtAnkara Çağdaş Sanat Fuarı’na, Türkiye hariç 11 ülkeden pek çok galeri katıldı. 37 farklı ülkeden 3000’i aşkın yapıt Ankara’lı sanatseverlerle buluştu. Türkiye genelinden, Mersin, Trabzon, Diyarbakır, Antep gibi İstanbul ve Ankara dışından çok farklı şehirlerden katılan sanatçılar oldu.Mustafa Ayaz Müzesi, Kayıhan Keskinok Vakfı Müzesi gibi önemli sanat müzeleri sanatçılarının değerli sanat eserleri ile yer aldı. Gür Dalkıran, Hakan Esmer, Bedri Baykam, Süleyman Saim Tekcan ve Devrim Erbil gibi önemli sanatçıların eserleri sanatseverlerle buluştu. Fuarın ilk gününden son gününe kadar yüzlerce sanatçı, onlarca galeri ve binlerce eser Ankara’lılar tarafından akın akın ziyaret edildi. Fotoğraflar çekildi. Sanatçılar ile sohbetler edildi. Ankara’da 2018’in ilkbaharında son 3 yıldır olduğu gibi bu yıl da dikkatler sanata çekildi.

Böyle bir fuarın geçmişine baktığınızda, Ankara’daki billboard’ları süsleyen Namık Kemal Sarıkavak’ın tasarladığı Baykuş logosunun ardında, fuarın başlayış hikayesi aslında çok eskiye dayanıyor. Uzun yıllar fuarcılık alanında faaliyet gösteren Bilgin Bey, bir dönem ekonomik konjünktür nedeni ile kısa dönem için bu faaliyetlere ara vermiş olsa da ArtAnkara gibi, 4’ncü yılında artık tamamiyle oturmuş olan bu fuar sayesinde, ArtAnkara’nın adının neden ArtAnkara olduğunu bir tanecik anlamlı bir cümle ile açıklıyor: “Sanat fuarı bizim Türk toplumuna olan bir borcumuz. Ankara bunu hakediyor.”

Şüphesiz Bilgin Bey’in bu başarısının altında yatan en önemli etken, bu fuara başlamadan önce sektörün en önemli aktörlerinden olan BRHD (Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği), Hasan Pekmezci, Süleyman Saim Tekcan, Zafer Gençaydın, Hakan Esmer, Muharrem Sarıkaya, Şükrü Küçükşahin ve Füsun Kavalcı gibi isimlerden oluşan danışma kuruluna sahip oluşu.

Türkiye’de evlere, duvarlara resim asılmalı

Fuar alanında ayaküstü laflarken, bu fuarın son 3-4 senedir birdenbire Ankara’da sanatı önemli hale getirdiğini söyleyen Yalçın Gökçebağ bana, 1970’li yıllarda sanat anlamında Ankara’nın çok önde olduğunu, İstanbul’daki sanatçıların Ankara’ya geldiğini, çünkü o zamanlar Ankara’da resimlerin satıldığını anlatmaya başlıyor. Bir çok resmi kurum ve bankaların satın aldığı sanat eserleri sayesinde, Ankara sanat hayatının o dönemde faal olabildiğini, ancak 1970 sonrası sermayenin İstanbul’a gidişiyle beraber, İstanbul’un sanat anlamında öne geçmiş olduğunu söylüyor.

Gökçebağ, Ankara’daki fuarcılık geçmişine bakıldığında ise, bugüne kadar oldukça önemli fuar çalışmalarının olduğunu ancak bugüne kadar hiçbirinin tutmadığını, ArtAnkara sonrasında ise İstanbul’dan pek çok sanatçının ve galerinin de burada boy göstermek istediğini, dolayısıyla da bu fuarın sanata büyük bir ivme kazandırmış olduğunu söylüyor. Gökçebağ, Türkiye’de evlere duvarlara resimlerin asılması gerektiğini, en büyük çabasının bu olduğunu ve de tabi bu fuarların bu sebeple çok önemli olduğunu anlatıyor. Çünkü bu sayede izleyici, bir sürü ressamı ve galeriyi bir arada görebilme şansı elde ediyor.

Bilim ve sanat itibar görmediği yerden ayrılır, gider

Ertuğrul Ateş ise fuar üzerine, labirent biçiminde galeriyi andıran bölmesi içinde, Ankara’nın 90’lı yıllardaki sanat algısından bahsetmeye başlıyor. Ankara’da 90’ların başında çok daha aktif, çok daha fonksiyonları olan bir sanat dünyasının olduğunu, bunu sağlayanların da Ankaralılar olduğunu, ancak bu yapının yıllar içerisinde giderek azaldığını anlatıyor. Bu fuarın ise belki de tam da bu azalmanın sonlarına varılmak üzereyken gündeme geldiğini söylüyor ve İbn-i Sina’nın bir lafını hatırlatıyor: “Bilim ve sanat itibar görmediği yerden ayrılır, gider.”

Bu sözü ise “..Sanat da sanatçı da bilim insanı da kendilerini adamış insanlardır. Bu insanların yaptıkları işleri yapmaya devam edebilmeleri için mutlaka desteklenmeli ve itibar görmeleri sağlanmalıdır. Bunu yapacak olan kurumlardır. Şehrin tüm insanlarının az çok farkındalığı arttırılarak bu bilinci onlara vermek gerekiyor. Şehrin büyük aileleri, ekonomi meselesini çözmüş şirketleri ve halk her yönü ile sanata destek olmalı” şeklinde açıklayarak, siyaset mekanizmasının mutlaka bu yönde kararlar alması gerektiğini, Ankara’da mutlaka bir sanat piyasasının, bir sanat pazarının oluşması gerektiğini söylüyor. Fuarın başarılı olmasının ve artık Uluslararası olma niteliği kazanmış oluşunun yeterli olmadığını, bu fuara katılan tüm galerilerin ciddi paralar harcayarak, büyük fedakarlıklar yaparak katıldığını, en azından galerilerin buradan zarar etmeden dönmesi gerektiğini düşündüğünü söylüyor.

 

ArtAnkara sponsoru olmayan tek sanat fuarı

Bilgin Bey, günün sonunda, sanatın lüks bir iş olduğunu, sermayenin sanata yaklaşımı olmazsa sanatın gelişemeyeceğini, sanatın gelişmemesinin de toplumun toplam gelişim seviyesini aşağı çeken bir unsur olarak ortaya çıkacağını söylüyor ve ArtAnkara için, yaşamın içinden çıktığı, gereksinmelerden türediği için, show’dan çok topluma yönelik bir çaba içinde olduğundan bahsediyor. İlginç bir biçimde sponsoru olmayan tek sanat fuarı oluşu, yine de ArtAnkara’nın son derece ünlü sanatçıların, galerilerin ve Ankara halkının bir panayır havasında her ilkbaharda bir araya gelmesini engelleyemiyor.

Cumhuriyet’in Ankara’sı. Atatürk’ün başkent olarak seçtiği Ankara’sı. Dünya kültür başkentleri ile kıyaslandığında, bu anlamda başkent olamamış başkent Ankara’sı. Bugün bizi yine aynı noktaya taşıyor. Yani, Atatürk’ün yıllar yıllar önce Türkiye’miz için söylediği “Bir millet sanattan ve sanatkarlıktan mahrumsa, tam bir hayata malik olamaz” sözünün altını bugün nasıl doldururuz?

Cevap bizde.

Sanat’la kalın..